İngilizce idioms yapıları günlük dilde oldukça yaygın biçimde kullanılmaktadır. Çünkü idioms yapıları yani deyimler az sözle çok şey anlatmamıza imkân sağlar. Bu yönüyle atasözlerine benzerler. Ancak bu yapılar atasözlerinden daha kısadır ve farklı cümlelerde kullanılabilmektedir. Dolayısıyla İngilizce konuşmaları anlayabilmek ve akıcı biçimde sohbet etmek isteyen bir kişi deyimler konusunu mutlaka bilmelidir.
Bu yazımızda en sık kullanılan 50 İngilizce idioms örneğine ve Türkçe karşılığına yer vereceğiz. Ancak öncesinde bu yapı hakkında genel bilgiler vermenin yerinde olacağı kanaatindeyiz.
İngilizce idioms ne demektir?
İngilizcede idioms (deyimler), kelime gruplarının anlamlarının, onları oluşturan kelimelerin tek tek anlamlarından farklı olduğu ifadelerdir. Bu ifadeler, genellikle mecaz anlam içerir ve dilin doğal, günlük kullanımında önemli bir yer tutar. Idioms, bir kültürün değerlerini, geleneklerini ve düşünme biçimini yansıtarak iletişimde zenginlik sağlar. Örneğin, “It’s raining cats and dogs” ifadesi, “çok şiddetli yağmur yağıyor” anlamında kullanılır ve kelime kelime çevrildiğinde bu anlam çıkarılamaz.
Deyimler, özellikle İngilizce öğrenenler için, anlamları düz çeviriyle kavranamadığı için zorlayıcı olabilir. Ancak, bunları öğrenmek, hem dil becerilerini geliştirmek hem de doğal konuşma yeteneğini artırmak için önemlidir. Deyimlerin bağlam içinde öğrenilmesi, ezberden daha etkili bir yöntemdir. Örneğin, “break the ice” ifadesi, insanlar arasında rahat bir atmosfer yaratmak için kullanılan bir deyimdir. Bu tür ifadeleri öğrenerek, İngilizce konuşmada akıcılık kazanmak mümkündür.
İdioms yapıları (deyimler) İngilizcede cümle içinde nerede kullanılır?
İngilizcede idioms (deyimler), cümle içinde genellikle doğal bir bağlama oturur ve bir durumu ifade etmek, bir fikri güçlendirmek veya duygusal bir ton katmak için kullanılır. Deyimler, cümle içinde farklı pozisyonlarda yer alabilir veya tek başına bir ifadeyi tamamlayabilir. Aşağıda bu iki durum açıklanmıştır:
Cümle içinde kullanım
Deyimler bir cümlenin öznesi, yüklemi ya da tamamlayıcısı olarak kullanılabilir. Bağlama göre cümle yapısının bir parçası olur.
Örnekler
She spilled the beans about the surprise party.
Sürpriz partiyi ağzından kaçırdı.
(Spill the beans: Sırrı ifşa etmek)
The project succeeded because everyone was on the same page.
Proje başarılı oldu çünkü herkes aynı fikirdeydi.
(Be on the same page: Aynı fikirde olmak)
After the argument, he tried to clear the air.
Tartışmadan sonra ortamı yatıştırmaya çalıştı.
(Clear the air: Ortamı yatıştırmak)
Tek başına kullanım
Deyimler, özellikle konuşma dilinde ya da bağlamın net olduğu durumlarda, cümlenin tamamını oluşturan kısa ifadeler olarak kullanılabilir. Bu kullanım, genellikle etkili bir vurgu yapmak veya durumu özetlemek içindir.
Örnekler
Better late than never!
Geç olsun, güç olmasın!
When pigs fly!
Deveye hendek atlatmak! (Asla gerçekleşmeyecek bir şey)
Actions speak louder than words.
Lafla peynir gemisi yürümez.
Duygular ile ilgili İngilizce idioms yapıları
Duygularla ilgili kullanılan İngilizce idioms ifadeleri, belirli bir duygu veya ruh halini etkili ve mecazlı bir şekilde ifade etmek için kullanılır. Bu deyimler, konuşma ve yazı dilinde, duygu yoğunluğunu artırarak iletişimi daha renkli hale getirir. Örneğin, “over the moon” deyimi, çok mutlu olmayı ifade ederken, “down in the dumps” üzüntüyü anlatır. Bu tür deyimlerin öğrenilmesi, hem dil becerilerini geliştirmeye hem de konuşmada doğallık kazanmaya yardımcı olur.
Over the moon: Çok mutlu olmak
She was over the moon when she got the job.
İşi aldığı için çok mutluydu.
Down in the dumps: Morali bozuk, üzgün olmak
He’s been down in the dumps since his team lost the match.
Takımı maçı kaybettiğinden beri morali bozuk.
On cloud nine: Havalara uçmak, aşırı mutlu olmak
She’s been on cloud nine ever since her wedding day.
Düğün gününden beri havalara uçuyor.
Butterflies in one’s stomach: Heyecanlı veya gergin hissetmek
I always get butterflies in my stomach before a big presentation.
Büyük bir sunumdan önce her zaman heyecanlanırım.
Bite someone’s head off: Sinirlenmek ve birine sert bir şekilde çıkışmak
Don’t bite my head off; I was just trying to help.
Bana kızma, sadece yardım etmeye çalışıyordum.
Wear one’s heart on one’s sleeve: Duygularını açıkça göstermek
He wears his heart on his sleeve, so you always know how he feels.
Duygularını açıkça gösterir, bu yüzden nasıl hissettiğini her zaman bilirsiniz.
Hit the roof: Çok sinirlenmek
She hit the roof when she found out about the mistake.
Hata hakkında bilgi alınca çok sinirlendi.
Break someone’s heart: Birini derinden üzmek
It broke her heart to see her friend move away.
Arkadaşının taşındığını görmek onu çok üzdü.
Green with envy: Çok kıskanmak
She was green with envy when she saw her friend’s new car.
Arkadaşının yeni arabasını görünce çok kıskandı.
Cry one’s eyes out: Hüngür hüngür ağlamak
She cried her eyes out after watching the sad movie.
Üzücü filmi izledikten sonra hüngür hüngür ağladı.
Yemek ile ilgili İngilizce idioms yapıları
Yemek ile ilgili İngilizce idioms (deyimler), yiyecek ve yemek hazırlama terimlerini mecazi anlamlarda kullanarak günlük konuşmaya renk katar. Bu deyimler genellikle bir durumun doğasını, insan ilişkilerini veya duyguları açıklamak için kullanılır. Örneğin, “piece of cake” deyimi, bir şeyin çok kolay olduğunu ifade ederken, “spill the beans” bir sırrı açıklamayı anlatır. Yemek temalı idioms, eğlenceli ve pratik bir şekilde İngilizce dil becerilerini geliştirmeye yardımcı olur.
Piece of cake: Çok kolay bir şey
The exam was a piece of cake.
Sınav çok kolaydı.
Spill the beans: Sırrı açıklamak
Don’t spill the beans about the surprise party.
Sürpriz partiyle ilgili sırrı açıklama.
Apple of someone’s eye: Birinin çok değer verdiği kişi
Her daughter is the apple of her eye.
Kızı onun göz bebeği.
Go bananas: Çıldırmak, çok heyecanlanmak
The kids went bananas when they saw the clown.
Çocuklar palyaçoyu görünce çıldırdı.
Bread and butter: Geçim kaynağı
Writing books is her bread and butter.
Kitap yazmak onun geçim kaynağıdır.
Bring home the bacon: Eve para getirmek, geçimi sağlamak
He works hard to bring home the bacon.
Eve para getirmek için çok çalışıyor.
Full of beans: Çok enerjik olmak
The children were full of beans after the birthday party.
Çocuklar doğum günü partisinden sonra çok enerjikti.
Cry over spilled milk: Geçmişe üzülmek, boş yere üzülmek
There’s no use crying over spilled milk.
Geçmişe üzülmenin bir faydası yok.
Hot potato: Çetrefilli, tartışmalı bir konu
The new policy is a hot potato among politicians.
Yeni politika siyasetçiler arasında çetrefilli bir konu.
Eat like a horse: Çok yemek yemek
He eats like a horse after his workouts.
Egzersizlerinden sonra çok yemek yer.
Doğa ile ilgili İngilizce idioms yapıları
Doğa ile alakalı İngilizce deyimler, doğadan ilham alarak çeşitli olayları, duyguları veya durumları betimlemek için kullanılır. Bu deyimler genellikle hava durumu, bitkiler veya doğal olaylar gibi unsurlara dayanır. Örneğin, “under the weather” deyimi, kişinin kendini iyi hissetmediğini ifade ederken, “the calm before the storm” yaklaşan bir karmaşadan önceki sessizliği anlatır. Bu tür deyimler, günlük konuşmalara ve yazılara şiirsel bir hava katar.
Under the weather: Kendini hasta veya halsiz hissetmek
I’m feeling under the weather today, so I’ll stay home.
Bugün kendimi iyi hissetmiyorum, bu yüzden evde kalacağım.
The calm before the storm: Fırtına öncesi sessizlik
The office was quiet this morning, but it was just the calm before the storm.
Ofis bu sabah sessizdi, ama bu sadece fırtına öncesi sessizlikti.
Every cloud has a silver lining: Her kötü durumun bir iyi yanı vardır
Even though she lost her job, she believes every cloud has a silver lining.
İşini kaybetmesine rağmen her kötü durumun bir iyi yanı olduğuna inanıyor.
A breath of fresh air: Yeni ve hoş bir değişiklik
The new teacher is a breath of fresh air at our school.
Yeni öğretmen okulumuz için hoş bir değişiklik.
Rain on someone’s parade: Birinin sevincini bozmak
I don’t want to rain on your parade, but the event might get canceled.
Sevincini bozmak istemem, ama etkinlik iptal olabilir.
Make hay while the sun shines: Fırsat varken değerlendirmek
We should make hay while the sun shines and finish the project today.
Fırsat varken projeyi bugün bitirmeliyiz.
Chasing rainbows: Ulaşılması imkânsız şeylerin peşinden gitmek
He’s always chasing rainbows with his unrealistic business ideas.
Her zaman gerçekçi olmayan iş fikirleriyle imkânsızın peşinden gidiyor.
Go with the flow: Akışına bırakmak
I’m not making any plans for the weekend; I’ll just go with the flow.
Hafta sonu için plan yapmıyorum; sadece akışına bırakacağım.
Hit rock bottom: En kötü duruma düşmek
After losing his job and his house, he felt like he had hit rock bottom.
İşini ve evini kaybettikten sonra en kötü duruma düştüğünü hissetti.
Once in a blue moon: Çok nadiren
I see my cousins once in a blue moon because they live abroad.
Kuzenlerimi çok nadiren görüyorum çünkü yurtdışında yaşıyorlar.
Para ile ilgili İngilizce deyimler
Bu İngilizce idioms (deyimler), finansal durumları, parayla ilgili tutumları ve ekonomik konuları mecazi bir şekilde anlatır. Bu deyimler, para kazanma, harcama veya bir şeyin değerini ifade etmede sıkça kullanılır. Örneğin, “cost an arm and a leg” deyimi, bir şeyin çok pahalı olduğunu belirtirken, “money doesn’t grow on trees” paranın kıymetini bilmek gerektiğini ifade eder.
Cost an arm and a leg: Çok pahalıya mal olmak
This car costs an arm and a leg, but it’s worth it.
Bu araba çok pahalıya mal oluyor, ama buna değer.
Money doesn’t grow on trees: Para kolay kazanılmaz
Don’t waste your money; money doesn’t grow on trees.
Paranızı boşa harcamayın; para kolay kazanılmaz.
Make ends meet: Geçimini sağlamak
It’s hard to make ends meet with the rising cost of living.
Artan yaşam maliyetiyle geçimini sağlamak zor.
Break the bank: Çok fazla para harcamak
You don’t need to break the bank to have a nice vacation.
Güzel bir tatil için çok fazla para harcamanıza gerek yok.
Born with a silver spoon in one’s mouth: Zengin bir ailede doğmak
She doesn’t understand financial struggles because she was born with a silver spoon in her mouth.
Zengin bir ailede doğduğu için maddi zorlukları anlamıyor.
A penny saved is a penny earned: Tasarruf edilen para kazanılmış paradır
If you want to buy a house, remember that a penny saved is a penny earned.
Ev almak istiyorsan, tasarruf edilen paranın kazanılmış para olduğunu unutma.
In the red: Borçlu olmak
After the unexpected expenses, their company is in the red.
Beklenmedik masraflardan sonra şirketleri borçlu durumda.
In the black: Kârda olmak
Thanks to increased sales, the business is now in the black.
Artan satışlar sayesinde iş şimdi kârda.
Throw money down the drain: Parayı boşa harcamak
Buying unnecessary gadgets is like throwing money down the drain.
Gereksiz aletler almak parayı boşa harcamak gibidir.
Money talks: Para her şeyi yaptırır
In politics, money talks more than good intentions.
Siyasette iyi niyetlerden çok para her şeyi yaptırır.
Uyarı anlamında kullanılan İngilizce idioms yapıları
Uyarı anlamında kullanılan İngilizce deyimler, bir duruma karşı dikkatli olunması veya olası tehlikeler hakkında bilgi verilmesi gerektiğinde mecazi bir şekilde kullanılır. Bu deyimler genellikle bir kişinin dikkatini çekmek, onu uyarmak veya tedbirli olmasını sağlamak amacıyla tercih edilir. Örneğin, “look before you leap” deyimi bir şey yapmadan önce dikkatlice düşünmek gerektiğini anlatır.
Look before you leap: Bir şey yapmadan önce dikkatlice düşün
Look before you leap when deciding on a new job.
Yeni bir iş seçerken dikkatlice düşün.
A word to the wise: Akıllı olan için kısa bir uyarı yeterlidir
A word to the wise: always back up your important files.
Akıllı olan için kısa bir uyarı: Önemli dosyalarını yedekle.
Better safe than sorry: Tedbirli olmak üzülmekten iyidir
Take an umbrella; better safe than sorry.
Şemsiye al, tedbirli olmak üzülmekten iyidir.
Red flag: Tehlike işareti
His refusal to answer questions was a red flag.
Soruları cevaplamayı reddetmesi bir tehlike işaretiydi.
Proceed with caution: Dikkatle ilerlemek
This road is slippery, so proceed with caution.
Bu yol kaygan, bu yüzden dikkatle ilerle.
Don’t bite off more than you can chew: Kaldıramayacağın yükün altına girme
Don’t bite off more than you can chew by taking on too many projects.
Çok fazla projeyi üstlenerek kaldıramayacağın yükün altına girme.
On thin ice: Tehlikeli bir durumdayken
He’s on thin ice with his boss after missing the deadline.
Son teslim tarihini kaçırdıktan sonra patronuyla tehlikeli bir durumdaydı.
Once bitten, twice shy: Bir kez zarar gören, ikinci kez temkinli olur
I don’t trust easily anymore; once bitten, twice shy.
Artık kolay güvenmiyorum; bir kez zarar gören, ikinci kez temkinli olur.
Cry wolf: Asılsız tehlike uyarısı yapmak
If you keep crying wolf, no one will believe you when there’s real danger.
Eğer sürekli asılsız tehlike uyarısı yaparsan, gerçek tehlike olduğunda kimse sana inanmaz.
Out of the frying pan into the fire: Bir durumdan çıkıp daha kötü bir duruma düşmek
Leaving his old job for this one is like jumping out of the frying pan into the fire.
Eski işini bırakıp bu işe geçmesi, bir durumdan çıkıp daha kötü bir duruma düşmek gibi.
İngilizce idioms yapılarını bilmek niçin önemli?
İngilizce idioms yapılarını bilmek, dil öğrenicileri için büyük önem taşır çünkü deyimler, günlük dilde sıkça kullanılır ve bir dilin doğal akışını anlamak için gereklidir. Deyimlerin anlamlarını bilmeden, bir konuşmayı ya da yazıyı tam olarak anlamak zor olabilir.
Ayrıca, idioms kullanımı konuşmanızı daha akıcı ve yerinde kılar. Anadilini konuşan kişilerle iletişim kurarken, deyimlerin doğru ve etkili kullanımı, daha samimi ve doğal bir dil kullanımını mümkün kılar.
Bu yapılar, İngilizcenin kültürel zenginliğini yansıtır ve bir dilin sadece kelime bilgisiyle değil, kültürel arka planıyla birlikte öğrenilmesi gerektiğini gösterir. İdiomları bilmek, bir dilin kültürünü anlamak için de önemli bir adımdır.